İnsan hafızası genellemeler ve sınıflandırmalar yaparak işlevini yerine getirir. Bir an bir şey düşündüğümüzde, örneğin annemizi düşündüğümüzde, anılardan edindiğimiz ufak parçaları, genel bir söyleme dönüştürürüz. Annenizle ilgili bir anınızı hatırlayın dersem, o anıda annenizi anneniz olarak hatırlarsınız. Yani anneniz genel bir resim olarak gözünüzde canlanır. Annenizle ilgili anılarınıza ilişkin en belirgin bilginiz, annenizin “anneniz” olduğudur. (Middlebrooks, 2021) Bu tip hatırlamalar hem episodik olayların hafızası hem de declarative nesnenin bilgisini kapsar. Olayları hatırlarken, sıklıkla olayların detayı yerine, en genel hatlarını, özetini hatırlarız. Bunu da hatırlamaya ihtiyaç duyduğumuz anki koşullar çerçevesinde genellemeler ile yaparız (Sun, vd., 2021). Örneğin bir ortamda annemiz ile ilgili bir anı konuşulurken birisi annemizi kötülerse ve bu kötüleme bize kötü hissettirirse, annemizi savunmak durumunda kalırsak, hemen annemizin ne kadar şefkat dolu olduğunu hatırlıyoruz. O anının içinde o şefkat dolu anneyi bulup getiriyoruz (annemiz normalde o kadar da şefkat dolu olmayabilir). İşte hatırladık. O şefkatli bir anne.
İnsan düşüncesinde, hafızasına bağlı olarak en çok yer eden anılar ve o anılardan oluşturduğumuz değer yargıları, anıların niceliğine bağlıdır (travmatik olmayan anılar). Anılarımızı oluşturan insanlar ile birlikte ne kadar çok ilişki kurarsak, ne kadar çok olay deneyimlersek, o kişiler ve hafızaya dayalı genellemeler hayatımızda o kadar çok etki sahibi olur. Modern kültürlerde genelde bu insanlar anne veya babadır. Anne veya babamızı çok sık görürüz. Onlarla ilgili sürekli anı ve hafıza biriktiririz. Özellikle beyin yapımızın şekillendiği bebeklik ve çocukluk yıllarında bu hafızalar oldukça sık birikir. Düşüncemiz nöral plastisite sayesinde bu yönde epey şekillenir. Anne veya babamız artık bizim gözümüzde, farkında olmadan yarattığımız ilahlarımız ve simgelerimizin temel dayanaklarını oluşturabilir.
En yakın olduğumuz bu kişiler (imajlar/imagaes;maps) önümüze çıkan olaylarda sürekli yer alırlar. Anlık çalışan hafıza ve uzun süreli hafıza bu bakımdan birlikte inşa edilmektedir. Zihnimiz, kişiler ile bağlantılı şekilde oluşturduğu bilgileri, ihtiyaç halinde doğruluğuna bakmaksızın kullanır. Bir an şefkate ihtiyaç duyarız, şefkatin kaynağını ararız. Annemizi kafamızda bulup getirdiğimizde şefkat annemizden gelsin ya da gelmesin, şefkat artık annemizle bağdaşır, ya da bağdaşmaz. Bu hafıza ve düşüncelerin oluşumunda duygu süreçleri de önemli rol oynar. Sonuç olarak fikirlerin kendisi ve kişilerle olan bağıntısı, bizim birer gerçekliğimiz olarak hayatımıza girerler. Artık onlar bizim için vazgeçilmez birer gerçekliktir. Onlar bizim Tanrılarımızdır.
Bu bağlamda insan zihni, kültürün birincil kuvvetlerinden birisi olarak, düşünce ve hayal dünyamızı şekillendirmeye hep devam eder. Tanrılar, zihinsel süreçlerimizin içinden çıkarak, en genel ve yalın halleri ile günümüze katılırlar. Mitolojilerde de yer alan Tanrılar bu anılarımızı yansıtan güzel benzetmelerdir. Örneğin gücün daha çok kişiye yayıldığı kültürlerde zihinsel Tanrı figürleri, anılardan doğan genellemeler ile, 3’lü Tanrılar yaratabilmiştir. Zeus, Poseidon, Hades gibi (Kaya, 2021). Gücün tekil noktalarda toplandığı kültürlerde ise bu Tanrı modeli, daha tekil hale gelebilmiştir. Örneğin Müslümanlık, Yahudilik gibi. Daha patriark kültürlerde, zihinde yaratılan bu Tanrılar; çoklu Tanrıdan tekil Tanrıya doğru evrimleşebilir nitelikte gibidir. Bu kültürel bir anlam taşıyor olabilir.
Kişilerin zihinlerinden çıkan bu hafıza bütünleri, toplumların hafızalarına doğru yayılmıştır. Burada bir karşılıklılık söz konusudur. Sosyal etkileşim ile alınan fikir yine kişi hafızasında genelleştirilerek bilgiye dönüşür. Annelerimizden, atalarımızdan, anlık etkileşim ile kült/erk haline gelmiş karakterlerden alınan bilgiler zihinlerimizde genelleştirilip tekrar dışarı sunulduklarında, fikirlerin varyosyanel bir dağılımı oluşur. Koşullar çok ekstrem şekilde değişmediğinde bu kült yapı hücresel bağlamda sürmeye devam eder. Örneğin, deneyimlediğim “babam çok güçlüdür ve tektir”, dışarıdan gelen bilgi “tanrı çok güçlüdür ve tektir”. Bu iki bilgi, sosyal etkileşim altında hafızada birleşir ve genelleştirilir. Artık baba ve tanrı bazı özellikleri bakımından, yeri geldiğinde bir figür olarak hafızadan, fikre sunulabilecektir.
Sonuç:
Sonuç olarak en çok etkilendiğimiz Tanrılar, en çok etkileşime girdiklerimiz olarak karşımıza çıkar. Bunlar annemiz, babamız, eşimiz dostumuz, kedimiz iguanamız olabilir. Hayatımızda en çok etkisi olan Tanrılar en çok yan yana durduklarımızdır. Bu senaryoya göre monoteist dinlerin varsaydığı bir Tanrı (tek bir Tanrı) varlığını bizim üzerimizde göstermekten çok uzaktadır. Bu Tanrı mahiyeti ne olursa olsun, yakından deneyimleyemediğimiz bir Tanrı olarak uzaklarda bir yıldız parıltısı olarak kalacaktır. Çünkü hafızamızın bir şeyleri deneyimleyip genellemeler yapabilmesi için, o şey ile etkileşime girmesi ve onu zihinsel olarak yaratması gerekmektedir. Monoteist Tanrı ise uzaktadır, bazılarına göre gökte, bazılarına göre her yerde, bazılarına göre içimizde. Ama bizden ötede. Orada bir yerdedir belki, tıpkı bir yıldız gibi. Üzerimizdeki etkisi ise yıldızın parıltısından aklımızda kalanlar kadardır. Fizik ile az da olsa ilgili olanlar bilir, makro mikro ayrımını. Kütle çekimi, kütlenin boyutu ve yakınlığı kadar etkili olabilir. Parçaçık enerjisi ise çok büyüktür, ancak kendisi küçük olduğu için etkisi kendi çapında işler. İşte uzak bir yıldız, belki bir an hatırlayıp ve o an silinip giden anılar kadar.
Kaynakça
Middlebrooks, P., 2021, https://braininspired.co/podcast/120/