Manipulasyon mu İmitasyon Eksiği mi? Hegel’in Diyalektiğinden Bahsetmek Mümkün mü?
İnsanlar arası bilgi, his, deneyim aktarımı oldukça zor bir operasyondur. Karşılıklı iki kişinin birbirini anlaması birçok parametrenin bir araya gelmesine bağlıdır, ki bu çok zor gibi görünmektedir. Kişilerin birbirleri ile bağ kurup tabiri caizse endosimbiyotik bir ilişki içine girmeleri için fizyolojik, çevresel, tarihsel tüm koşulların sağlanması beklenir. Ancak bu durumda bilgi, his, deneyim gibi olguların (fenomenlerin) aktarımı makul seviyede mümkün olabilir.
Bu durumun ortaya çıkması teorik olarak mümkün olsa da, pratikte özellikle atomize yapı haline gelen modern/postmodern dünyada oldukça zordur. Kişiler zihinsel olarak kendi içsel dinamiklerini merkezi konuma alan bir düşünce yapısı içinde gibi görünmektedirler. Bir kişi içindeki çoklu unsurların, diğer kişideki farklı çoklu unsurlar ile örtüşmesi çok zor olabilir, çünkü kozmopolit yapı içinde birbirine karışan farklı insan gruplarının alt yapıları (ailevi, genetik, belleksel, çevresel) birbirinden oldukça farklı olabilir. Bu sebeple, günümüzde ortak değer ve koşullara sahip olmak büyük bir şans gerektiriyor. Bununla beraber, sosyal bilişsel zekanın işlevini iyi şekilde yerine getirebilmesi, karşılıklı ilişkinin ve anlayışın güçlenmesi, sürekli ve verimli antrenmanlar gerektirmektedir. Bu şu demektir: İnsanlar birbirleri ile daha makul koşullarda, belirli korkularını ve endişelerini geride bırakarak etkileşime ve iletişime girebilir, bunu da sıklıkla gerçekleştirebilirlerse sosyal zekaları gelişebilir ve kişiler arası paylaşımın zorlukları bir nebze giderilebilir (Örneğin, vagus sinir bölgesi uyarılan kişiler etkili sosyal iletişim gerçekleştiremezler, bu bölge savunma durumu için korkua anlarında uyarılır (Fishbane, 2015)).
Genel olarak dünya üzerindeki insanların yaşam şartları düşünüldüğünde, makul şartlara sahip, kişisel (biyolojik, nöral) gelişim ve sosyal gelişim gösterebilen insan sayısının ne kadar çok olduğunu bilmek mümkün olmasa da, güven ortamında sağlıklı iletişimin az bir oranda ortaya çıkıyor olduğunu varsaymak çok da absürt olmasa gerektir. Bu sebeple, kişiler arası bilgi alışverişinden çok, kişiler arası manipülasyon ya da bilgi vb. şeylerin aktarımı alışverişinden ziyade, kişilerin kendi odakları çerçevesinde bir etkileşime girdiklerini varsayabiliriz. Bir başka deyişle, diyalog halindeki iki kişi, bilgi, deneyim ve hisleirini karşılıklı paylaşmaktan ziyade, iletişim esnasında kendisini merkeze koyarak ya karşısındaki ile oyun oynar ve iletişimini sürdürür ya da bu seviyede bile bir iletişim kurmaksızın karşısındaki ile monolog halinde konuşarak bir etkileşime girer.
Bu tanımları somutlaştıracak olursak, bu iki durum için şu sahneleri gözümüzde canlandırabiliriz: Birincisi oyun oynayan kişilerin durumudur. Bu durumda, kişi karşısındaki kişiden gelen bir bilgi akışı olsa bile, o bilgiye istinaden değil de, kendi kurguladığı oyuna istinaden iletişimi yönlendirir. Örneğin, birisi diğerine coşku ile bir hissini aktarırken, diğeri o hissi göğsünde yumuşatır, karşı tarafa bu hissiyle ilgili bir parmak bal da hediye eder, ama yönlendirici bir şekilde ve fark ettirmeden konuyu istediği bölgeye çeker. Bu sayede kişiyi manipüle eder ve iletişimi istediği şekilde yönlendirir.
İkinci örnek ise imitasyon yoksulluğuna ilişkindir. Burada kişiler temelde birbirlerini imite edemedikleri (taklit edemedikleri) için birbirilerine ilişkin empati geliştiremez birbirlerinin anlatımında yatan bilgi, deneyim, his gibi olguları algılayıp, içselleştiremez ve bu aktarıma bir refleksiyon gösteremezler. Burada da diyalog kendisini gösteremez ve makul iletişim oluşumu sağlanamayabilir. Örnek verecek olursak, bir kişi arkadaşlık ilişkilerinde yaşadığı abusive sıkıntılardan bahsederken, diğer kişi bu söylemlere karşılık olarak yaşadığı maddi sıkıntılardan örnek verebilir. Burada hislerin karşılıklı imitasyonu, ardından empatisi yaratılmaz. Sonuç olarak diyalog, ideal olarak istenilen yoğunlukta aktarım sağlanamayabilir.
Tabii ki bilgi, his aktarımının daha makul, daha güçlü ve daha verimli olmasına dair yukarıda belirtilen manipülasyon ve imitasyon eksiğini aşmayan çalışan, daha sağlıklı olduğu iddia edilen iletişim biçimleri bir ideal tanıma dayanır ve bu bakış açısının da gerçekliği tartışılır. Örneğin ünlü filozoflardan olan Hegel, bu sağlıklı onun tabiriye aslolan (mükemmel olan) iletişimi diyalektik anlayışı içinde tez, anti tez ve sentez kavramlarıyla tanımlamıştır. Ona göre insanlar ve evrensel yapılar arası ortaya çıkan etkileşimde bu mükemmeliğin sağlanması mümkündür. Öyle durumlar vardır ki ortaya çıkan, karşılıklı etkileşimdeki ikili özneler (biri tez, diğeri antitez) o optimumun, olağanüstü koşulları eşliğinde -bu minervanın baykuşunun uçabildiği alacakaranlık vakti ve koşullarıdır ancak- bu yüce sentezi ortaya çıkartabilirler.
Tabii kabul ederseniz :). Bence sentezin yüce ya da aşırı mükemmel olmasına gerek yok. Ama olumlu ilişkiler muhtemelen namümkün değildir. Örneklerine doğada insanlar arasında rastlamak da mümkündür (yine de bu örneklerin matematiğini keskin rasyonel seviyede görmemek gerekir). İki kişi, iki varlık öyle koşullarda öyle etkileşime girer ki, kıvamında bir iletişim ve aktarım ortaya çıkar. Tabii bu örneklere deneyimlediğimiz ve gözlemlediğimiz ilişkilerin kaçında rastlarız bu da bir meseledir. Bunun yerine manipülasyon ve imitasyon eksikliğinden kaynaklanan empati yoksunluğunun sayısı daha çok gibi görünmektedir. Sonuç olarak, iletişim ve paylaşım konusunda elimizde bir ideal olarak bir de yaygın olarak rastlayabildiğimiz çeşitlemeler mevcuttur. Bunların itki ve sonuçlarını anlamak bunun üzerinden hayatlarımıza iyi gelecek düzenlemeler yapmak da bu konularda çalışmayı gerektirecektir.