Gündelik hayatta insanların arasında bazı problemler yaşandığında, sıkça duyduğumuz söylemlerden birisi de bir insan olamadın, doğru düzgün insan olsaydın haykırışlarıdır. Peki insan olmak ne demek olabilir?
Bu soruyu yanıtlayabilmek için öncelikle insan nedir sorusuna yanıt aramakta fayda vardır. İnsan nedir? Bağlantılı olarak “İnsanlık” deyince akla ilk olarak neler gelir? Bununla beraber İnsan olmaya çalışmak neden önemli olabilir, bu olma hali biz her birimiz için, tek tek şahıslar için ne ifade ediyor olabilir?
Modern olmak ile beraber, insan dendiğinde akla gelen bazı kavramlar, ortaklık, iş birliği, empati, karşıdakinin faydasını gütme; daha da ileri gidecek sanatsallaştıracak olursak kibarlık, nezaket, beraber yaşamda düzen kurma gibi kavramlar olarak sıralanabilir (insan denildiğinde ortaklığın yıkımı, işgal, karşıdakine zarar verme gibi özellikler de elbette vardır, ancak insan olmaya çalışmak vurgusu söylem olarak aksi yöndeki özelliklere atıfta bulunur, bu yazının konusu da bu olumlu özellikler üzerinedir).
İnsan varlığı kategorize edildiğinde, ilk ve basit olarak canlı olarak, hayvanlar grubu içinde yer alır, canlı varlık olmak ve maddesel olana dayanmak bakımından bazı özellikler barındırır. Canlıların ortak özellikleri daha detaylı ayrıştırıldığında farklı canlı gruplarına farklı özellikler atfedilir. Bu özellikler morfolojik (şekle göre), hücresel, kimyasal ve davranışsal olabilir, ki davranışlar tüm bu diğer -morfolojik, hücresel, kimyasal özelliklerin hareket göstermesi ile ortaya çıkan sonuçlardır.
İnsanları diğer hayvanlar, memeli türlerinden ayıran en önemli özelliklerden birisi insanın çok fazla derecede sosyal oluşudur (burada ayıran derken farklı kılan denmek istenmiştir, doğa üstü bir nitelik atfetme anlamında değildir, Timbergen 1974. Diğer hayvanlar da sosyaldir, ancak insan sosyal özellikleri en çeşitli ve yoğun olan canlı gibi görünmektedir. Bu farklılık beyin morfolojisi farklılığı ile çok yakından ilişkilidir).
İnsan türü beyin yapısı ve genel hayatta kalma mekanizması (homeostazi) bakımından diğer insanlar ile inanılmaz derece yüksek bir etkileşime girme eğilimindedir. O kadar çok etkileşime girer ki, herhalde bir hesabı olsa insanın diğer tüm davranışları (yeme, içme uyuma dahil) ölçü olarak sosyal etkileşimin (konuşma, insan ile iş yapma) altında kalacaktır. Bu açıdan insan sosyalliği çok bariz bir şekilde ön plana çıkar, hayati önem arz eder. Nasıl ki bir çita için çok hızlı koşabilmek, uzun sıçrayışlar yapabilmek hayatidir, insan için de diğer insanlar ile etkileşime girmek, iş birliği yapmak hayatidir.
Peki sosyal olmak, sosyal etkileşime girmek ne demektir? Genel olarak sosyal etkileşimde olmak, karşılıklı temasta bulunmak, bir bakış, bir insan gördüğümüzde vücudumuzun o insana yönelmesi, o insanı takip etmesi, bu yönde vücut içi tepkimelerin oluşması ilk anda ortaya çıkması (diğer canlıları görünce de olur, ama insan gördüğümüzde daha yoğundur) ve ortaya buna yönelik davranışlar çıkması sosyal olmanın başlangıç koşullarını tanımlayabilir. Bir başka deyişle, sosyal olmak karşınıza bir insan çıktığı anda başlayan her türlü vücut hareketi ve yönelimi, etkileşimi anlatır. Bu sosyal etkileşim, gelişip karmaşıklaştığında iş birliği, hayat ortaklığına kadar gidebilir.
Bazı araştırmacılara göre ileri derece sosyal iletişim için (empati) başkasının ne düşündüğünü, ne hissedebileceğini tahmin etmenin başlangıç noktası imitasyon, yani taklit etmedir. Kişiler ancak karşı tarafı görüp, onun varlığını tanıyıp, onun davranışlarını öncelikle fiziksel, yüz el kol hareketi olarak, sonra daha soyut his, düşünme olarak taklit edebilirlerse, daha karmaşık sosyal ilişkilere geçilebilir, sosyal beceri artırılabilir. Tıpkı çitaların önce yaylanma hareketini sonra da hızlı koşu esnasında uzun sıçrayışlar öğrendikleri gibi, insan da önce taklit etmeyi sonrasında daha karmaşık ilişkiler kurmayı öğrenir.
Sağlık alanında sosyalliğin öğrenilemediği durumlar bazı bozukluklar olarak tanımlanır. Örneğin otizm ve şizofrenide kişiler karşı tarafı taklit edip, onun hislerini düşüncelerini tanımlayamaz ya da yanlış tanımlar. Sosyal etkileşim becersinden yoksun olduklarından bu insanlar için hayat oldukça zor olabilecektir.
Bazı insanlar bu tip ciddi bozukluklara sahip olmasalar da sosyal becerileri çok gelişmiş olmayabilir, imitasyon yetileri zayıf kalmış olabilir. Bu insanlar için de ve hatta etrafında yaşayan insanlar için de hayat zor olabilir. Bu yazıyı yazarken bir yolculuk esnasında yanımda oturan bir anne ve çocuğun ilişkisinden yola çıktım. Anne çocuğa çok kötü davranmamak ile beraber, özellikle 5 saatlik bir yolculuğun son bölümlerinde, çocuğun hareketlerini fazla yadırgayarak, bence, çocuğa fazlaca söylendi hatta kızdı. Anne olmak, çocuklar ile başa çıkmak elbette dünyanın en zor işlerinden birisi. Bunu takdir de ediyorum. Ama bu bahsettiğim örneği yine de incelemek de fayda var.
Gözlemlediğim kadarıyla anne, çocuğun hareket isteğini, merakını, biraz da sıkılma hissini o an için iyi bir biçimde kavrayamadı, ve bu durumu gidermeye yönelik bir strateji geliştiremedi. Çocuk ile iş birliği kurup, hem kendisini hem de çocuğu rahatlatamadı. Ve çocuk sıkıntısını göstermeyi sürdürdü. Sonuç olarak hem çocuğa “görece olumsuz” davranmış oldu, hem de aralarındaki iş birliğini zarara uğrattı. Kendisi de dolaylı yoldan ve belki uzun vadeli zarara uğradı. Yani başta belirtilen insan olma özelliği konusunda başarı gösteremedi.
Sonuç ve Bağlama:
“Bir İnsan olamadın” söylemini, haykırışını çoğu tartışmada, sorunda duyabiliriz. “İnsan olma” vurgusunun çoğumuzda örtük bir şekilde yer alması, belirli zor koşullarda serzeniş şeklinde ortaya çıkması, bahsedilen sosyallik becerisine karşı duyduğu ihtiyaçtan kaynaklanıyor olabilir. Örneğin, trafikte yaşadığımız bir problemde, bir yerde sıra beklerken ortaya çıkan anlaşmazlıklarda iş birliği oluşturamama temelde bu becerilere dayanıyor olabilir. Elbette modern insan olma beklentisi içinde iş birliğini iyi yönetebilme beklentisi çok yüksektir ve insanın bencillik, işgalcilik, gibi bazı başka özelliklerini göz ardı ediyor olabilir. Yine de daha sürdürülebilir bir yaşam için sosyal olup, karşıdakini anlamak, “İnsan olmak” çok önemli görünmektedir.
Elbette bu yetinin abartılarak, tek önemli şey olarak öne çıkması,anne örneğinde olduğu gibi ilişkilleri aksi yönde de zora sokabilir. Anne haddinden fazla empati gösterseydi, çocuk bunu da yanlış mesaj olarak algılayabilir ve iş birliğine zarar verecek tutumlara yönelebilirdi. Yine de belirli ölçülerde sosyal etkileşim ve empati oldukça hayati görünmektedir.